İlay Alpgiray
285
wp-singular,post-template-default,single,single-post,postid-285,single-format-standard,wp-theme-bridge,bridge-core-3.1.3,qode-page-transition-enabled,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,qode-title-hidden,qode_grid_1300,side_area_uncovered_from_content,qode-content-sidebar-responsive,qode-theme-ver-30.2,qode-theme-bridge,disabled_footer_top,disabled_footer_bottom,qode_header_in_grid,wpb-js-composer js-comp-ver-7.3,vc_responsive,elementor-default,elementor-kit-371

İlay Alpgiray

Tanışma

 

Kendini nasıl tanımlarsın?

İnsanın kendini tanımlaması zordur, ama şöyle girebilirim konuya: Her zaman kafamdaki ‘En’ kavramının peşindeyim. Ona ulaşana kadar bozar, yeniden yaparım, ama bulduğumda tamamımdır ve onu kimsenin değiştirmesine izin vermem.

Sürekli challenge yaratan bir tipim aslında, ya da kendime revize veren mi desem? Sanırım daha doğru oldu. Herhangi bir şeyi kafama takarsam, öğrenmek için tüm zamanımı harcayabilirim. Bahane sevmem, havamda bile değilsem, üşenmeden onu yapana kadar kendimi bir şekilde motive ederim.

Sürekli araştıran, yeniliklerin hızla gelişimine adapte olmaya çalışan ve kendime katabileceğim şeylerin sınırı olmadığını düşünen biriyim. Biraz konfor alanında olduğumu ve orada yerimde saydığımı hissedersem, hemen orayı terk ederim ve rutinimi bozarım, yeni bir şeyler ararım. Yani, kendine çok derdi olan biriyim diyebiliriz.

 

Çalışmalarını pek çok farklı alanda görüyoruz. Reklam, müzik, moda, dizi… Bu çeşitli alanlar yaratıcılığını ve motivasyonunu nasıl etkiliyor? 

Ben çalışmalarımı kafamda alanlara ayırmıyorum. Tabii ki her alanın kendine göre kuralları var, ama artık o kurallar bende şartlı refleks olarak gelişti. Tüm bu çeşitli alanlarda çalışmak, benim kendimle yeni bir yarışa girmemi sağlıyor. Yani, alanına göre kurallara uyarak, kendi kurallarını da katıp bunu en iyi şekilde uygulayabilmek ve sonucunda kafamda canlananı yansıtabildiğimi görmek; reklam, dizi ya da moda filmleri farketmeksizin benim yaratıcılığımı, motivasyonumu destekleyen en önemli unsurdur.

 

“Doğu” dizisinin kendisine has bir mizahı var. Yayınlandıktan sonra aldığınız izleyici geri dönüşleri nasıldı?

Doğu dizisinin 2. sezonu yayınlandıktan sonra ekip olarak harika tepkiler aldık. Özellikle senaryoyu okurken çok eğlendim ve kafamda canlananı tam anlamıyla yansıtabilmek için doğru çekim senaryosu hazırlamaya çalıştım. Çekim senaryosu üzerinde çalışırken izleyicilere; olayları sanki ana karakterlerimizle birlikte oradaymışız gibi ikinci bir göz gibi yaşatmayı hedefledim. Bu yaklaşım, daha doğal bir hissiyat yaratırken izleyicilerin senaryoyla daha güçlü bir bağ kurmalarını sağlayacaktı. Yayınlandıktan sonra aldığım tepkilerde, insanların dizideki sahneleri kendi başlarına yaşanmış gibi anlatmaları, gülmeleri ve eğlenmeleri, amacımızın durum komedisinde başarılı olduğumuzu gösterdi.

 

Yaratıcılığını sürekli kılmak için neler yapıyorsun? İlham aldığın kaynaklar nelerdir?

Yaratıcılığımı sürekli canlı tutmak için sürekli deneyimlerden besleniyorum. Yenilikleri araştırıyor, deneyip, mevcut imkanları en iyi şekilde kullanarak kendimi geliştiriyorum. En önemlisi de dışarı çıkıp sokağı keşfetmek. Zihinsel olarak rahatladığınızda, her şey daha net görünmeye başlıyor. Mesleğimi sadece bir iş olarak görmüyorum; bu işe duyduğum heyecan olmadan yapamam. Bu yüzden, amatör bir ruhla gelen profesyonelliği her zaman tercih etmişimdir.

Sürekli olarak yanımda bir kamera taşıyarak sokak fotoğrafları ve videolar çekiyorum, ardından bunları düzenliyorum. Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanıyor, yeni gördüğüm her şeyi deneyimleyip, ona nasıl bir katkı yapabileceğimi düşünüyorum. Bu süreç, beni her zaman taze tutuyor ve yaratıcı düşüncelerimi canlı tutuyor.

 

Dönüm noktan olan bir film var mı? Hangi film?

Ben kuralları sevmem. Bir işe başladığımda, eğer güzel olduğuna inanıyorsam, o planı çizer ve kurguda da yer veririm! ‘Baş boşluğu yanlıştı’, ‘aks atladık’, ‘şöyle’ ya da ‘böyle’ gibi kuralları pek umursamam. İşte bu filmi izledikten sonra dedim ki, ‘Demek ki oluyormuş’, çünkü film sürekli aspect ratio değiştiriyor; bir an 16:9, bir an 4:3 oluyor. Kamera hareketleri sahneyi nasıl anlatmak istiyorsa öyle anlatmış.

Hiç zihnini sınırlamamış; ben de bunu sektördeki en önemli not olarak kendime aldım: “Kuralları boşver, zihnini sınırlandırmadan nasıl hissediyorsan sahneni öyle çek!”

 

Yönetmen olmaya nasıl karar verdin?

“Bir sabah uyandım ve yönetmen olmaya karar vermedim, aslında bu bir yolculuk. Bence hepimiz mesleklerimize karar vermek konusunda oldukça acele ettiriliyoruz. Daha kendimizi, isteklerimizi ve nelere heyecanlandığımızı anlayamadan tercih dönemlerine geliyoruz. İşte tam da bu yüzden ilk üniversitem Turizm Otelcilikti ve sonra içimde çıktığım yolculukta neye heyecanlandığımı keşfettiğimde kendi bölümümü okumak için üniversiteyi bırakarak tekrar sınava girdim. Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünü kazandım.

Yönetmen olmaya değil ama bu yolculuğa çıkmaya, okuduğum bölümü bırakarak başladım.

Kalbinizin sesini dinleyin ve şansınıza inanın. Denemekten vazgeçmeyin. Ama ilk kural şu: Zihninizi rahat bırakın, nelerden keyif aldığınızı bulun ve rotanızı oraya çevirin.

 

Hızlı Sorular

 

New York mu? İstanbul mu?

Önceden İstanbul derdim ama şu anda kesinlikle New York. Eskiden İstanbul, benim için daha sürpriz dolu ve spontane bir şehirdi. Şimdi ise rutinimizi bile keyifle yaşayamadığımız bir yer gibi geliyor. New York ise her zaman sürprizlerle dolu. Alışık olduğun rotanı bile değiştirdiğinde, gününü güzelleştirecek onlarca farklı deneyimle karşılaşabiliyorsun. New York’un sokakları, metrosu ve insan çeşitliliği beni inanılmaz besliyor, özgürleştiriyor ve gerçek ben olmamı sağlıyor. New York’u anlatmak için aslında sadece 3-5 satır yetmez ama özeti bu.

 

Reklam filmi yönetmek mi? Müzik klibi yönetmek mi?

Kendimden katabildiğim, kuralları katı olmayan ve benim bakış açıma yol veren herhangi biri.

 

Kitap mı? Film mi?

Film çoğu şeyi senin hayal gücüne bırakmıyor; ne çekildiyse, konu nasıl ele alındıysa, yönetmenin gözünden olayları izliyorsun. Ama kitap öyle değil. Kitapta betimlemeleri sen kafanda yönetiyorsun, özgürsün ve yönetmen sensin. Sahneyi okursun ve nasıl hayal edersen, o sahne öyledir.

 

Nuri Bilge Ceylan mı? Zeki Demirkubuz mu?

Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz, Türk sinemasının önemli yönetmenlerindendir. Her ikisinin de alışılmışın dışında farklı anlatım teknikleri olduğu için, bence izleyiciye sadece bir hikaye anlatmazlar; aynı zamanda izleyiciyi hikayenin bir parçası yaparlar. Örneğin, Nuri Bilge Ceylan uzun planlarıyla insanın kendi içine bir yolculuk yapmasını sağlarken, Zeki Demirkubuz karanlık ve diyaloglarıyla izleyiciyi kendi iç dünyasıyla yüzleştiren filmler yapar. İki yönetmen arasında seçim yapamam, sadece onların işlerini takdir edebilirim.