Ozan Can Sülüm
251
wp-singular,post-template-default,single,single-post,postid-251,single-format-standard,wp-theme-bridge,bridge-core-3.1.3,qode-page-transition-enabled,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,qode-title-hidden,qode_grid_1300,side_area_uncovered_from_content,qode-content-sidebar-responsive,qode-theme-ver-30.2,qode-theme-bridge,disabled_footer_top,disabled_footer_bottom,qode_header_in_grid,wpb-js-composer js-comp-ver-7.3,vc_responsive,elementor-default,elementor-kit-371

Ozan Can Sülüm

Tanışma

 

Kendini nasıl tanımlarsın?

En çok bu soruda zorlandım. Sakinim diyeceğim, ama kolay gerilirim. Hayal etmeyi çok severim, ama acayip realistimdir. Etrafımdakilere kıyasla çok optimist sayılırım, ama kendimi hep en kötü senaryoya hazır tutarım. Disiplinli bir sporcu hayatı yaşarım, çünkü bira içmeyi ve pizza yemeyi acayip severim. Bayağı soğuk ve mesafeli görünürüm, fakat insanlar beni sevmediğinde moralim çok bozulur.

Aslında çocukluğundan beri etrafımdakilerin hakkında “Doğduğundan beri 40 yaşında gibi” dediği biri için bayağı tezat oluşturacak özelliklerim var. Ama hiçbiri de üstüne konuşulacak özellikler değil.

 

Spikerliğe başlamanda en büyük motivasyon nedir? Spiker olmak isteyenlere tavsiyen var mıdır?

Sporun kendisinden daha büyük bir motivasyonum yok. Ben kendimi bildim bileli sporun içindeyim. Çocukluğumdaki en güzel anılarımda hep ya arkadaşlarımla oynadığım bir maçtan, kazandığım/kaybettiğim bir turnuvadan veya izlediğim bir spor yayınından izler var. Çok uğraştım profesyonel sporcu olmak için. Kıyısından da döndüm. Yani futbolcu olmak istedim, olmadı. Sonra hentbolcu olmak istedim, olur gibi oldu, ondan da üniversite döneminde vazgeçmek zorunda kaldım.

Diğer yandan televizyon, ya da biraz daha geniş alayım, bir şeyler sunmak – ki bizim okulun sabit tören sunucusuydum – ya da anlatmak da çok sevdiğim bir şeydi. Doğal olarak birleşti ikisi aslında. Sporculuk treninin kaçtığını görünce, çok da kopmadan, en sevdiğim ikinci şeyi yapmak için uğraştım.

 

Koşu yapmayı seven birisi olduğunu biliyoruz, peki koşmanın hayatında nasıl bir etkisi var?

Koşmanın hayatıma yaptığı etkiyi detaylarıyla anlatmaya başlasam birkaç röportajlık malzeme çıkar. Ama özetlemeye uğraşayım.

Yukarıda da dediğim gibi, benim hayatımda hep spor vardı ve profesyonel sporcu olma treni kaçtıktan sonra bir çıkış arıyordum aslında. Hentbol, hele ki Türkiye’de öyle istediğiniz zaman yapabileceğiniz bir şey değil, o defter zaten kapanmıştı. Halı saha yapmak, arada masa tenisi oynamak veya yüzmek iyiydi hoştu da, hiçbirinin hayatımdaki büyük açığı kapatacak hacmi yoktu. Koşmaya başlamak içimdeki dev bir boşluğu doldurdu kısacası. Yeniden sporcu gibi hissetmeye başladım, yeniden disipline olduğumu hissettim, yeniden fiziksel olarak 7-8 yaşından beri alışkın olduğum seviyeye geldiğimi hissettim Kısacası spor bir kez daha hayatımın ana parçalarından biri oldu. Fiziksel etkilerini saymıyorum bile.

Bir de mesleğime olan etkisi var tabii. Hemen hemen 11 senedir koşuyorum, koştukça spor ve sporcular hakkında daha fazla şey öğrenmeye devam ediyorum. Beslenmenin, dinlenmenin, rejenerasyonun, çapraz antrenmanların sporcular üzerindeki etkilerini kendi üzerimde gördüğüm için onları biraz daha iyi anlıyor, hikayelerini daha iyi benimsiyorum.

Son olarak, bir de tabii mental tarafı var. Koşmak benim için bir terapi gibi. Koşarken serbestim, koşarken planlayabiliyorum, koşarken düşünüyorum, ya da koşarken hiçbir şeyi düşünmeyip, tüm planları evde bırakıp berrak bir kafayla sadece koşmaya odaklanabiliyorum. Dediğim gibi, bedava terapi benim için.

 

Amerika’ya gitmeden önce yıllarca moderatörlüğünü yaptığın “Londra Merkez”in başarısını neye bağlıyorsun?

Londra Merkez’in başarsını aslında herkese ve her şeye bağlıyorum ben. Biz bir iş yapmadık hiç, yıllardır Whatsapp’ta veya yüz yüze yaptığımız muhabbeti Tophane’deki bir stüdyonun koltuğuna oturup yapmaya başladık, kayıt tuşuna basmadan önce muhabbete dahil olan arkadaşımız kameramanlığımızı yaptı, saçma sapan muhabbetlerimize aşina olan yönetmenimiz vidyoyu bitirdi, bizi yıllardır bir yerlerden, bir şekilde okuyan, izleyen ve takip edenler de yorumlara gelip muhabbeti büyüttü. Bu kadar saçma sapan şeylerin olduğu bir programın, yıllar içinde bu kadar büyük bir kitleye ulaşmasının arkasındaki tek etken bence aramızda kamera olsa da, aslında yokmuş kadar rahat birbirimize ulaşıyor olmamız.

 

Dönüm olan bir kitap var mı? Hangi Kitap?

Beni şekillendiren fiktif kitaplardan bahsedeyim. En başta bana okuma aşkını aşılayan Sempe/Goscinny’nin Pıtırcık ve Rıfat Ilgaz’ın Bacaksız serileri var. Yine çocukluk döneminde Muzaffer İzgü’nün Can Dayım kitabı bende inanılmaz bir yemek yapma aşkı doğurmuştur garip bir şekilde, yemek yapmayı ve yemeyi sevmemin en büyük sebebidir. Harry Potter hayal gücümü arşa çıkardı, Jack London’ın John Barleycorn’u hayatla ilgili çok şey öğretti, Murakami’nin Koşmasaydım Yazamazdım kitabı hem koşmayı, hem de okumayı daha da sevdirdi. Unuttuklarım var ve saydıklarımın hiçbirini de ayıramam.

 

Hızlı Sorular

 

Futbol mu? Hentbol mu?

Oynamak için hentbol, izlemek için futbol.

 

Amerika mı? Türkiye mi?

Sorunun detaylandırılması gerekiyor olsa da, buna Amerika diyecek kadar Amerika hakkında bir bilgim veya ilgim olmadı henüz.

 

Thierry Henry mi? Tony Adams mi?

Bu soruya Tony Adams bile Henry der.

 

Premier lig mi? Ligue 1 mi?

Premier Lig’den daha iyisi yok. Ligue 1’se anca hobi.

 

Erman Yaşar mı? Onur Erdem mi?

Can Önduygu.